1 ve 3 arasında kararsızım

1.

2 ideal gibi.
3'ü hiç sevmedim.
1 de olabilir.

tekrar baktım da 3:D

Allah allah neden kimse iki dememis ki?bence en $ik ve kurumsal duran iki numara.

1 bence de.. ama hepsi de eski logosundan daha iyi bence..

1 olmuş ama biraz büyük mü durur?

Ortamın uyuzu olacağım fakat hiç biri olmamış.

1 reyiz...

2

1

1

2 ideal gibi.
3'ü hiç sevmedim.
1 de olabilir.

1 ama acaba CCE nin fontu birazcik daha mi bold olsa?

1.

1

1 cok zorlama, 3 guzel değil; en oturaklısı 2. 1-3 Avrupa Kültür Merkezi'ne yakısacak gibi ciddi durmuyor bence.

2

2 diyorum

yorumlar için herkese çok teşekkürler.

oylama sonucunda
11 oy alan 1 ve 6 oy alan 2 numara. bakalım onlar hangisini beğenip seçecekler
yoksa reyals'in dediği gibi mi olacak.
:)

en kurumsal duranı 2 bence. ama daha iyi olabilir elbet çalışılırsa.

likör olmaz bence. sütle malibu karıştırılırsa iyi olabilir. herhalde ortalama bir kızın 10 shot'a kadar ömrü olur onunla.

vodka orani az vodka+meyvesuyu

vodka karışım düşündüm de o kadar da uğraşılmaz ama sürekli :( shot olucak oyunda. bi kişi ortalama 25 30 shot a kadar çıkabilir.

bir sürahi içinde önceden hazırlanmış az vodka çok x karışımı?

elma suyu baskın viski?

1 ölçek votka,
½ ölçek kavun likörü,
½ ölçek ahududu likörü,
1 ölçek portakal suyu.

biz faniler ona sex on the beach diyoruz.

sürahi olayını hiç düşünmemiştim. süper fikir :) o zaman sorun çözüldü artık karışım yapılabilir :)

Gereksiz insan tam olması gereken cevabı vermiş sex on the beach aradığın şey,içimi de hoştur.

bence sangria yapmalısınız ;) hem çarpar, hem de içimi çok rahat olduğu için kızlar bile farkında olmadan epey içerler.

sangria hiç duymadım bir araştırım :)

bu seçenekleri sunucam bakalım hangisi olur.

sangria da şarap varmış. çok tadı belli mi acep içmiyo çünkü bazıları şarap .

martini,daha dorusu vermut kızlara bianco alın siz dry için

meyveli şarap kullanıp elma+portakalı biraz abartırsanız şarap tadı pek kalmıyor ama renginde şarap görüntüsü oluyor yinede.

sex on the beach işte.

Likörden şaşmayın, ama bayacağı için çeşit bulundurmanız lazım : Vişne,muz,nane üçlüsünden alınabilir.

smirnoff north. bu kadar.

rainbow 45 diye bir yer açıldı. Dreamers Figure'ün yanında hemen. Moda migros'a çıkarken sağda. Plak satan bir dükkan, arka tarafta güzel bi cafesi de var.
En güzel tarafı istediğiniz plağı seçip rica ediyorsunuz, çalıyorlar. (:

muhammed arapça olduğu için mi?

evet özel isim de olabilir. alttaki şahsa katılıyorum.

belki özel isim olduğu içindir mesela jeysın deriz jason yazarız

neden kimse kabullenemiyor olacak, yanlış yazmışsın.

latios +1, kabullenememe gibi bi durum yok Arapça özel isim sonuçta ve fonetiği gereği arapçada d sesi veriyor. Sırf Türkçe yazım kurallarına uyacak diye fonetiği bozamazsın. Misal David 'e Davit demek gerekir.

(bkz: mehmet )

Nüfus memuru nasıl yazarsa Doğru ismin O oluyor.

Çünkü isim d harfiyle bitiyor, t ile bitmiyor. Kabullenecek veya reddedecek bir durum söz konusu değil, aslı neyse o...

özel isimler değişmez. Kavramlaşmadığı sürece
Mesela, Karl Marx yazılır adamdan bahsederken, doğrusu budur. Ama Marksizm yazarsın Marxizm yerine çünkü artık kavramlaşmıştır,

www.kitapyurdu.com

Şu kitabın içeriğinden sorumlu olduğumuz derste bunu tartışmıştık ama nedenini hatırlamıyorum. Sınav sorusuydu hatta, Muhammet yazıp dersten geçmiştim.

Bir de çok pis bi tabulaştırma var ASLI NEYSE O diye bahseden arkadaşlara ricam, murad, mesud, mehmed. Bunların aslı ne peki? Neden T ile bitiriyoruz Türkçe isim olarak?

sorunun cevabı
"insan yanlış bilgiyi kabul etmez."
birde doğru olduğundan o kadar eminmiş gibi yazman yok mu?

kabullenmeyene şöyle bir açıklama yapabilirsin;

çünkü türkçe'de kelime sonunda b,c,d, g harfleri olmaz. arkadaşlar ismin arapça olduğundan dem vurmuşlar yalnız arapça'daki muhammed tam olarak "muhammed" şeklinde telaffuz edilmediği için "muhammed" şeklinde yazılmıyor.

bu tip adlar artık türkçeleşmiş adlardır. bu adları david gibi adlarla karşılatırmak çok yanlış. türk milleti yüzyıllardır islam medeniyeti içinde olduğu için isimleri de o medeniyetten seçmişlerdir. fakat bu demek değildir ki aynısı ile almışlardır isimleri. türkçe'nin kurallarına uydurmuşlardır eninde sonunda. bu arada özel isim savunmasını yapanlar ve isminde türkçe karakter bulunanlar amerika'Da yaşamaya kalkarlarsa görürler özel ismi. ö'lerin noktaları gider, i'ler ı olur, ş ler "sh" olur. bkz: elıf shafak

ahmet
muhammet
vs vs.
bunlar doğrudur.

özel isim teorisine bir an için inansaydık "mustafa" ismindeki t harfi yerine farklı bir harf kullanmak durumunda kalırdık, çünkü arapça'daki mustafa'nın t si sat ile yazılır. şöyle bişey olabilirdi belki "mous~tapha" olabilirdi ancak ~ işareti t nin üzerinde olmak kaydıyla. onu yapamadım, evet =)

çünkü yazılışı Muhammed. özel isim olduğu için de Türkçe'de de Muhammed.

Muhammet olur, Mehemmet olur, Mehmet olur... bu da Türkçe versiyonu işte. Dilimiz tam dönmemiş bize böyle geçmiş.

Mete yi Çinli dostlar tam söyleyemediği içim Mao Tun olmuş onlarda. Onun gibi düşün.

Özel isim olduğu için Peygamber isminin Muhammet olduğunu iddia edemezsin dostum. Ne yazıyorsa o.

edit: türkçe öğretmenliği mezunuyum. dilimiz dönmemiş diye bir şey de vardır ve dilleri etkilemeye devam edecektir.

@ya ben lan neyse,

dilimiz dönmemiş diye bir şey yok arkadaşım. türkçe'nin belirli kuralları var ve türkçe konuşan insanlar olarak fark ederek ya da fark etmeyerek başka dillerden aldığımız kelimeleri bu kurallara uyduruyoruz.

aslında bu nick tam yirmi alti karakter'in haklı olduğu bir nokta var.
Bu alfabelerle alakalı bir durum. Yani şöyle ki Rus romanlarında vs. lerde de bu sorunla çok karşılaşıyoruz. Çünkü adamlar başka bir alfabe kullanıyorlar ve o alfabeyle yazmamız mümkün değil. Mesela Stalin'in ilk adı Joseph, Josif, Josip v.b şekillerde yazılıyor. Hatta bu yazma biçimleri sizin hangi fraksiyondan olduğunuzu bile belli eder hale gelmiş.
Mao Zedung - Tse-Dung meselesi için de aynı şey geçerli.
Arapça için de benzer bir sorun var, ilk bakışta Muhammed'in (mesele türkçe'de doğru kullanılması değil Arapça'daki fonetiğine en yakın halini vermesi) doğru olduğunu düşünüyorum. Yabancı özel isimlerde türkçe kuralları uygulamaya çalışmak saçma çünkü...

Elif Şafak'ta insanların ismini doğru telaffuz edebilmesi için kendi tercihiyle hatta pazarlama stratejisi olarak Shafak'ı tercih etmiştir. Ben kısa bir süredir fransa da yaşıyorum ve adım hala özgür. Buradaki her kurumda da biraz zorlanarak bile olsa doğru yazdırabiliyorum.

çocuğuna isim koyarken muhammet yazdırmalısın ama peygamber ismini muhammed yazarsın çünkü zaten türkçe değil. angelina jolie yazmak için türkçe de kelimeler j ile başlamaz diye coli mi yazmamızla aynı mantık senin dediğin.

evet, konuya müdahale etmem gerekiyor zannedersem.

önce "mehmet" ile başlayalım, türkiye'de en çok kullanılan erkek ismi olma özelliği de bulunan bu isim esasında "muhammed" isminin türkçeleşmiş halidir... arap yarımadasında ve civar arap ülkelerinde "muhammed" olarak telaffuz edilen bu isim kuzeye doğru ilerledikçe mesela kuzey ırak'ta "mıhemed" şeklinde telaffuz edilmekte olup anadoluya geldiğimizde "mehmet" kalıplaşmış şeklini görürüz. bu bir. yani aslında mehmet (ki mehmed yazılması gerekir) = muhammed

neden türkçeleştirmiş hali t ile bitiyorken d'de ısrar ediyorlar;

soruyu düzeltmek gerekirse; neden yüzyıllardır "muhammed", "murad", "ahmed" şeklinde olan kelimeler 1930 lardan itibaren bir anda "t" ile bitmeye başlamıştır ve bu kullanım için ısrarcı olunmuştur? asıl sorulması gereken soru budur efendim. ha dersiniz ki "onlar arapça kelimeler, türkçeleştirdik" e arapçaysa kullanmayıverin sizde o zaman, türkçe isimler koyun çocuklarınıza, ama "o arapça ben bunu alayım türkçeleştireyim" de ne demek? ya hiç kullanma, ya olduğu gibi doğru şekliyle kullan. sen örneğin ingilizceden "helikopter" kelimesini alırken "bu kelime büyük ünlü uyumuna uymuyor, dur ben bunu türkçeleştireyim" diyerek "heliküpter" olarak mı kullanıyorsun?

ki "muhammed" kelimesinde dini bir önderin isminin doğru yazımından ve telaffuzundan bahsediyoruz, hadi diğer kelimeleri geçtim (ki bence onlarda da aslına sadık kalınması gerekir) bu kelime için istisna yapılması da mı zorunuza gidiyor? koskoca peygamberi de mi arap olduğunu kabullenemeyip türkleştirceksiniz? (ki bunu yapmaya çalışanlar da yok değil, muhammed'in aslında türk olduğunu iddia eden insanlar var şu an)

bir de şöyle bir şey de var yazmadan geçemeyeceğim;

(bkz: cevab veremedi)

:-))

edit/not : "muhammed" kelimesinin iran'daki kalıplaşmış kullanım şekli de "mamad" şeklindedir, aklıma gelmişken onu da yazayım.

@ yirmi altı karakterli

"elıf shafak" şeklinde bir kullanım söz konusu olamaz, elif shafak veya elif safak şeklindedir o kullanım. olmadı elyf der elıf olur mu hiç arkadaşım.

şarap.

Votka-vişne olsa da içsek.Şarabını özel günlere sakla baba.

şaraba başlarsan alkolizme ilk adımı atmış olursun her gün her gün istersin. tek başına şarap içmeye başlama. kendimden biliyorum

fransa'dayım abi, bourdeaux yakınlarında. şarap 2 yuro. özel gün falan. (:

adam şarap kralı türkiyeye gelme durumun varsa özel mesaj atacam ?

çok yakın zamanda değil ama. gelen giden oluyor. (:
yardımcı olmaya çalışırız.

Ohoo şarabın kaynağındaymışsın sen zaten.İç gitsin.:)

ice tea.

tek başına votka arkadaşlarlayken şarap. ice tea gündüz seanslarında. o da konu dışı zaten.

ice tea + vodka

kredi kartı gecerli olan yerlerde rahatca yaparsın. Yinede bir miktar euro bulundur bence yanında. Komisyon olarak (ya da vergi) ek bişi yok. bende yapıkredi var, merkez bankası kurundan ceviriyorlar bazı ülkelerde daha avantajlı oluyor.

bu kartların döviz hesabı dolar olarak neyi kastettin anlamadım, kredi kartı her para biriminden kullanılabilir.

her alışverişinde banka en yüksek kurdan euro sokacaktır sana. Gitmeden önce yanında taşımak istemiyorsan paranı euro yap sonra da...

(bkz: seyahat çeki)

bankanızdan euro harcamalar için ayrı euro ekstre isteyin. boylelikle banka kuruyla filan uğraşmadan dondüğünüzde euro borcunuzu euro olarak ödersiniz. (akbank ve garati eminim bu şekilde oluyor diğer bankalar da yapıyorlardır)
arada bazı yerlerde yok kardeşim sadece nakit diyebiliyorlar. onun için yanınızda belli bir biktar nakit illa ki bulundurun.

edit. seyahat çeki denilmiş ama onu bozdururken komusyon alırlar bir de banka saatlerine tabi kalırsınız.

normalde çoğu kart default olarak yurtdışında işleme açıktır ama, sen yine de gitmeden önce bir kontrol ettir. arkadaşın başına geldi aynısı.

tam olarak kara mizah denebilir mi, emin olamadım ama vavien'i sevdiysen korkuyorum anne'yi de seversin bence.
kısa film olarak da çarpışma vardı kara mizah türünde.

(bkz: 11 e 10 kala)

eh kara mizah sayılır mı bilemem.

eski evet ama kara mizah diyince aklıma düttürü dünya geldi kemal sunalın. izlemediysen izle bence çok güzel filmdi.

inşaatı izledim. çok beğenmiştim hatta batmasaydı ikisi çekilecekti diye bir söylenti dolaşmıştı bi ara. 11'e 10 kala ya bakacağım. düttürü dünyayı izlemiştim. Kemal Sunal iyidir hoştur ama artık yeter bana.

polis. mutlaka izle

en son film festivalinde "film" (the movie) diye bi film izlemiştim. düşük bütçeli, amatör ruhlu bi film ama hem trajik, hem komik karakterleri vardı, sonu falan oldukça iyiydi.

kaç para kaç

pardon

hükümetle alakası olduğunu düşünmüyorum. bu seyahati organize edenler belli ki aptalca bir gurura kapılıp "bizi yıldıramazlar" mesajı vermek için tekrar gidecekler. yoksa israil'in tavrı gayet net. gelirseniz harcarız. böyle olacağını bile bile kim giderki? tayyibi her ne kadar sevmesem de bu gidişe engel olacağına inanıyorum. eğer hükümet engel olmazsa, stk, asker, yargı'nın engel olması gerek. bir avuç insan'ın cahil cesareti yüzünden neden iki ülke birbirine girsin. dingo'nun ahırımı burası.

akp için bazı risklerle birlikte win/win gözüküyor, siyasette böyle manevralar olur. sen görebiliyorsun bunun ahlaksızlığını; ancak herkes göremiyor, hatta çoğu insan göremiyor.

akp ile israil arasında bağ olduğunu düşünmüyorum. israil elbette izin vermeyecektir, bazı olaylar çıkacaktır ve erdoğan lafları elbette sokacaktır. risk şu ki, dünya kamuoyundan aynı desteği alamayabilir, küçük düşebilir, türkiye'yi de küçük düşürebilir. o zaman seçimler de patlar.

hayrola birader

tel aviv'den mi bağlanıyorsun siteye?

provakasyon olduğunu nereden çıkardın?

İlk filo ile ilgili fransız bir gazeteci tarafından yazılmış önemli bir kitap var.
www.iletisim.com.tr

Gazze'ye yardım filosu fikri salt Türklerden oluşan bir grubun hayata geçirdiği bir şey değil. Mavi Marmara ilk seferde tek başına gitmiş bir gemi de değil. Şimdi de tek başına gideceğini sanmıyorum. Kitabın sonunda ikinci bir filo için hazırlıklara başladıklarını söylüyordu zaten fransız yazar. Ayrıca AB Parlamentosundan farklı ülkelerden milletvekilleri yazarlar vb. kanaat önderleri de bu filoya dahil oluyorlar. Türkiye için II. Filonun seçilme tarihi gerçekten manidar. Ulusal politika içerisinde bir şekilde mutlaka etkisinin olacağı da aşikar. Türkiye'de filoyu destekleyen başta İHH olmak üzere bir çok STK halihazırda AKP destekçisi gibi görünüyorlar. Ancak özellikle ilk filoda yaşananlardan sonra hükümetin desteğine dair de ciddi şüpheleri oluştu.
Filistin meselesini seçimler için bir koz olarak kullanmaya çalışmak, mümkün görünüyor ama gerçekten çok tehlikeli bir koz...

fatih altayli nin bugunku yazisinin icerigi sorunuzla ayni.

www.haberturk.com

tamamını okumadım ama şunu eklemek isterim; 31 Mayıs simgesel sadece. Asıl Haziran'ın ikinci yarısından sonra bir filo gönderilecek. sanırım 18 Avrupa ülkesinden de katılım var. Asıl sorun yaratacak olan o. Bugün İsrail Büyükelçiliği'nin resepsiyonu vardı. Bizim dışımızda ve birkaç gaztecinin hiç türk yoktu neredeyse. Haa bir de Kürşad Tüzmen vardı. Mavi Marmara olayından sonra İsrail Büyükelçisi çıkıp, "onların Gazze'ye gemiyle getirdikleri yardımın mislini biz bir haftada yapıyoruz" demişti. Yani bence bu en baştan beri provakasyon için yapılıyor. Ama şunu unutmamak lazım İHH ile AKP bir değil. Ha isterse hükümet bu filonun çıkmasını engelleyemez mi? engeller. Ama İHH Ankara Temsilcisi buna "Bizde Yunanistan'dan yola çıkarız" diye cevap verir. Bence AKP izin vermez. Ama onlar yine de gider. AKP her sonucu kendi çıkarına kullanacaktır. İHH'ya bir avuç insan demekte doğru değil bence. İHH'da bir stk. hemde çok eski. Ayrıca Ortadoğu'da ve Afrika'da birçok projesi var. Yurtdışından birçok destekçisi.

inşallah yolda batar :(

çok açık bir yara değilse bence bir şey sürmeyin. onların salgıladığı tükürükler antiseptik falan diye biliyorum ben.

bepanten bişi yapmaz.

eğer saramayacaksanız sakın bir şey sürmeyin, yalayarak kendini zehirleme ihtimali var o aptalların. Ki patisi diyorsunuz, muhtemelen sarsanız bile o dallama çıkarmanın bir yolunu bulacaktır.
Çok ciddi bir şey değilse kendi haline bırakın, o halleder. Yok ciddi bir şeyse veterine götürün kafasına yalamaması için o huni gibi naneden taksın, tedavi etsin falan.

ben yazana kadar geç olmuş. tentürdiyot sürebilirsiniz. siz ne sürerseniz sürün yalayacak o zaten.

soru çok ama cevabı yok, inan herkesin hayali o, bi 50-100 sene sonra inşallah...

bu işten ekmek kazanan firmalar var. öyle teknoloji olsaydı sağda solda freelancer eleman aramazlardı.

acaba ne kadar para veriyorlar? ek iş olarak yapsak mı ki? maaşa dahil olunca batıyor ama ek gelir olunca yapılır sanki.

www.gvz.com.tr

ses kaydını metne dökecek olağanüstü bir program bilmiyorum ama çözümleme yapan herkesin hayatını kurtaran f4 diye bir program var. Timecodeları kendisi koyuyor, İsimleri hafızaya alıyor, konuşmayı yavaşlatıp/hızlandırıyor pause/start yaparken otomatik olarak 2 sn geriden başlıyor...

ücret olarak benim bildiğim fiyatlar çok değişken. Tarih Vakfı saatine 35-40 lira gibi bir şey veriyordu en son. (Tabi hiç çözümleme yapmamış olanlar için 1 saat çözümlemeyi ancak 3-4 saatte o da konuşan yavaş konuşuyosa, anlaşılırsa falan)

çok iyi paraymış valla. sadece yaptığım deşifrelerden para verseler maaşımdan fazlaya gelir. f4'e bakayım bir. biz bilmiyoruz onu.

senin isine yaramaz ama genel kultur olsun diye yaziyorum. bu teknoloji icin 150 yil falan beklemeye gerek yok. bu teknoloji su an google voice da mevcut, telefona birakilan sesli mesajlari desifre edip mail olarak gonderiyor. turkceye uygulandigini sanmiyorum ama ingilizceye uygulandiysa turkceye de uygulanabilir.

@perkele 150 yıl olmasa da daha uzun süre beklememiz gerektiği açık. Aynı OCR programlarının el yazısı tanımasında hala sıkıntı çekmesi gibi. Burada mesele şu ki, herkesin ses tonu biricik, hatta o kadar ki, hasta olduğunuz zaman veya çok bağırdığıktan sonra dahi sesiniz sürekli olarak değişiyor. Dolayısıyla herhangi bir programın da bütün bu halleri hesaplayabilmesi şimdilik imkansız gibi. Henüz yazılı metinlerin dijitalleştirilmesinde bile binlerce sıkıntı varken (kişinin el yazısını harf harf, sonra kelimeler halinde tanıtmanız gerek vs.) konuşmada bunun sorunsuz yapılabildiğini söylemek...

bilemedim, ben mi teknolojiyi çok geriden takip ediyorum yahu?

isvec te hastanede kullaniyorlar bu nevaleyi, doktor konusuyor bilgisayara metin olarak giriyor. ilginc gelmisti bana gördugumde ama adini bilmiyorum

sanirsam buldum dedigin programi

www.voxit.se
www.svensktalteknologi.se

bu programlar tanımlanmış komutları duyduklarında işlem yapıyorlar diye biliyorum... telefona sesli arama kaydetmek gibi. belirli harfleri yan yana duyunca bir işlem yapıyor...

doğaçlama bir konuşmayı kaydetmek... eğer isveçliler yaptıysa valla gider isveççe öğrenirim :D

yok infoda yazmis dakikada 140 kelime dikte edebilirsin,program mektup yazmak icin, röportaj icin v.s. kullanilir diye. ama turkcede ise yarar mi bilmiyorum cunku veri bankasinda tanimlanmis sozcukler varmis 305 bin adet e haliyle de isvecce.

@gereksiz insan, ben numarami baglamistim google voice'a. ve birkac kisi arayip mesj birakmis. sesli mesaji sana dinletirken desifre ettigi metni ekranda sana higlight edebilecek kadar akilliydi uygulama. evet net olmayan konusmalarda kelimeleri dübüründen atiyor ama yine de fena degildi.

beşiktaş iskelesinin üst katıydı sanırım denizatı restorant iyiydi orası. ama hangi iskelenin üstündeydi tam emin olamadım bak şimdi.

@in vino veritas denizatı değil denizyıldızı orası. ve güzeldir tavsiye ederim. beşiktaş iskelesinin üstünde

moda teras
kalamış yelken
fenerbahçe faruk ılgaz tesisleri divan, bi bunlara bak.

valla (bkz: agapia) güzeldir. bir bakınız. gitmeden önce mutlaka yer ayırtınız.

agapia candır. cuma, cumartesi akşamları üst katta güzel müzik var. piyano eşliğinde eski 45'likler çalıyorlar. yemekleri de harika.

küçükyalı cundalı balık oldu :) teşekkür ederim heppinize

joomla daha güzel lakin wordpress daha kullanışlı ve basit. wordpress iyidir.

Öncelikle Dreamweaver'dan uyanıp, sadece php için geliştirilmiş bir IDE seçmelisin. Zend, Eclipse v.s.

@sir hayatım adobe programlarıyla geçti, şimdi diğerlerine başlamak o kadar çok zor geliyo ki. ama bakalım bakalım... pissmiii

1 haftalik versene bi arkadasina, otel de neymis. nedir yani 1 hafta. hic mi "ver bana" dkyen olmadi :| istanbulda olsam alirdim hemen

@numbernine : Pek arkadaşa bırakılabilecek bir durumda değil. Yazdığım gibi 14 yaşında ve bazı ihtiyaçlarını kontrolsüz yapacak duruma geldi. Herhangi birinin evine giderse o ortamı çok kötü hale sokabilir. Biz ancak üstesinden gelebiliyoruz şu an.

dert degil. benim de kopegim var. neler yasadik o olumun esigindeyken. anlasabilirdik bi sekilde. ama iste istanbulda degilim.

Olsun, teşekkürler yinede ilgi için..

veterinerinizle konuştunuz mu? onlar da belirli bir ücret karşılığında bir hafta misafir edebilirler, hatta köpeğiniz için de çok daha güvenli olur.

@gereksiz insan : Bu aklıma gelmemişti. Ufak bir klinik çünkü.. Ama yinede sorarım iyi olabilir..

www.wofwofdoghotel.com

köpeğimi 3-4 kez bırakmışlığım var önerebilirim. evden gelip de alıyorlar, fiyat biraz tuzlu gelebilir ama isterseniz deneyin.

Topaz çok iyi.

Benim 2 köpeğim var, bir yere gitmemiz gerekirse onlara bırakıyoruz, hatta ara sıra sokaktan alıp tedavisini yaptırdığımız hayvanlar olursa da onlara bırakıyoruz, çok ilgililer. Köpeklerin hem üstü açık hem de üstü kapalı yerleri var kalacak. Mama saatleri falan çok disiplinli, mesela, yemek saatinden sonra, kaldıkları yere giremiyorsunuz bile, heyecanlanır hayvanlar da mideleri rahatsız olur diye.

Ayrıca, köpeklerimden biri, o kadar yüksek duvara rağmen kaçmıştı bir kere (tarihlerinde ilktir ve son da olacaktır eminim--kabahat, 2 metrenin üstüne gerilmeden atlayan benim canavarda). Peşinden cümbür cemaat koşup, ellerinin ısırılması kan revan olması pahasına yakalamışlıkları var. Ayrıca, gelip evinizden alıp evinize de bırakabiliyorlar, nakliyecisi de köpeksever; minibüse kaka yapmıştı benimki de, adam zorla temizletmedi, "ben yaparım abla" diye.

Kesinlikle tavsiye ederim.

Veteriner Altuğ Bey'e ve diğerlerine, Eddie ve Çıtır'ın annesinin selamını da söyleyebilirsiniz. Buradan da çok kişi yönlendirdim ve hepsi de memnun kaldı.

(hayır komisyon almıyorum, ama benim için de çok önemli köpeklerimin huzuru, halden anlarım o kadar).

kesinlikle doğru yoldasın..

sadece multimedya-internet diyorsan direkt macbook'tur, pro'ya o kadar para bayılmanın manası yok.

valla kabaca bir mac mi pc mi karşılaştırması yapılacaksa. tek kıstasım şudur;

bi mac ile bi pc yi yan yana koyun, google'ı açın. pc'de arkada gördüğünüz rengin beyaz değil sarı olduğunu fark edeceksiniz.

eğer ki derdiniz kaliteli görüntü, güzel tasarım vs. ise hiç düşünmeden alın.

Hacı ne diyeyim ki sana... soru mu bu yani? bütün saydığın ihtiyaçları karşılıyor arkadaş...

13 inç küçük bence.

Fanboy ve hateboy muhabbetinde haklisin ustad, tabii ki ikisinin de birbirine gore artilari eksileri var. HP m le zaten dedigim gibi mutluydum. Birazcik arastirmalarim sonucu da saydigim ihtiyacim olan ozellikler anlaminda benim isimi gorecek stabil calisan IOS isletim sistemi Macbook Pro dan baskasi degil sanki. Fikirlerinizi alayim dedim yanlis yolda olmadigimi gordum eyvallah :)

13.3 inc te dusunmem de tamamen tasinma kolayligi ve hafiflik.

cok ama cok memnun olacaksin

mplayer vardi gayet guzel . fakat vlc nin son surumu her soruna cevap veriyor neredeyse. mplayer da altyaziyi surukle birak bile var ;)

ben 15 sene sonra 5 ay once gectim memnunum.

ben mesela alper canıgüz'ü de seviyorum benzer tarzda.

illa ki çağdaş türkçe edebiyat olmayacaksa,

chuck palahniuk
Jack Kerouac
J. G. Ballard (okumadıysa eğer mutlaka "Çarpışma")
William S. Barroughs
Joe Meno
Jean Genet

falan filan işte.
Hakan Günday gibi Türk yazara pek denk gelmedim ben. Yeraltı edebiyatı konusunda fakir bi ülkeyiz sanki.

küçük iskender sevebilir bence..ama yeni basılan kitaplarını değil de mesela 'cangüncem'i bulabilirseniz..bayılır gibi.

Hamsi pub'a hep iyi derler ama hiç gitme fırsatım olmadı.

Rakı balık evde pek zevkli olmaz hocam ya.

bence de, her taraf balık kokacak üstüne ertesi gün bulaşık falan... :)

hamsi pub iidir, tavsiye ederim.

ben o en öndeki puzzle desenli olanını sevgilime yılbaşı hediyesi almıştım, valla bana ayıp olmasın diye de olabilir ama memnun görünüyordu kendisi. tabii bu tip bişi öyle odyofil işi değil daha ziyade aksesuar gibi kafada/boyunda taşımalık geliyor bana.

yok hacı ben odyofilim flac'ten aşağı kalitede müzik dinlemem diyosan o zaman

(bkz: sennheiser)

20 khz. tchibo'yu ben de severim ve alırım arada bir bişeyler. ama o fiyata daha iyi bişey almak mümkün. ama o kulaklık güzel. renkli falan diyorsanız bi telefon ile gidip bildiğin şarkıları dinleyin. sesi o zaman anlarsınız. beğenirseniz alın. beğenmezseniz almayın. tchibo'nun güzel yanı herşeyi kurcalamak serbest :)
20 khz dedim de.. bu fiyata kulak için daha yüksek (22 khz) olan kulaklıklar var. onun için yazmışyım.

Beyazlı pembeli olandan aldım. İnanılmaz sevimliler. Umarım memnun kalırım.

Nalbur, tesisatci gibi yerlerde olur. Ben kalorifer havası almaya yarayan kelebek olarak biliyorum kendisini

O vananın üstünde düz ağız tornavida yeri oluyor bazı kaloriferlerde. Eğer varsa almanıza gerek kalmaz.

(bkz: alyan anahtarı)

aşağı yukarı bütün kaloriferlerinki düz tornovidayla olur. Eline bir tane düz tornovida bir tane de boş kap alacaksın, tornovidayla gevşetirken gevşettiğin yerin altınada o kabı koyup havasını alacaksın. ardından evin 20 derece fazla ısınır :)

Purjör anahtarı olarak anılıyormuş.

eger usengec bir adamsaniz su kitap kesinlikle hayatinizi degistirecektir: oblomov
eger karamsar, ice kapali birisiyseniz kurk mantolu madonna
eger cok neseliyim, hayati doya doya yasiyorum derseniz masumiyet veya kar (son yazdigim geyik lakin okursaniz bunlardan birisini hayatiniz kesinlikle degisecektir)

Kelebek
Anlatmak için Yaşamak
Toprak Uyanırsa

kinyas ve kayra - hakan günday

eğer link verebilmeyi başardıysam sites.eksiduyuru.com

isim olarak bir şey söyleyemem ama pandora'nın ingilizce kitaplar satan şubesine uğradınız mı? orada kaynak bulabileceğinizi düşünüyorum.

Teşekkürler, yabancı kitap satışı yapılan yerlere henüz uğramadım, birkaç da kitap buldum ama dediğim gibi tatmin edici değil. Bana en temel ve her zaman işime yarayacak bilgilerin olduğu kaynak kitaplar lazım. Neyse, araştırmaya ve cevap beklemeye devam. Tekrar teşekkürler :)

yönetmen adayı derken?

teknik bilgiler edinebileceğin bir şeyler mi arıyorsun? (Senaryo nasıl yazılır?, Hangi açı nerede kullanılır, ışık, ses vs)
yoksa hareketli/hareketsiz imajlar üzerine fikir alabileceğin kısmen teorik metinler mi arıyorsun?

açıkçası ben işin birinci kısmını (buna sinema - tvciler çok kızacaktır) teknik ekibe bırakma taraftarıyım. Mesela herkes tutturmuş bi HD çekelim diye. Adam kısa film yapacak o bile son model kameralarla HD çekmek istiyor, ne çektiğinin önemi yok önemli olan HD çekmesi... Ama durum öyle değil işte, Şu meşhur Old Boy filminin yönetmeni son filmini i-phone ile çekti. (tinyurl.com) He adam büyük yönetmen, ne çekse izlenir kafası da mevcut elbet, eldeki en iyi imkanları kullanmak lazım ama görsel meseleler de de hala en önemli mesele içerik.
uzattım farkındayım, bu işe alaylı olarak giriyorsan basit bi soruyla başla "görüntü nedir, neyi gizler?" Zamanında Spinoza sormuş bunu, onlara bak. Kurgu meselesi üzerine kafa yoranlara takıl. Godard Godard'ı Anlatıyor'u okumadıysan mutlaka oku.

falan filan işte...
ps. illa öneri diyorsan;
www.metiskitap.com adresinden

Godard Godard'ı Anlatıyor
Kör Alan ve Dekadrajlar
Sinemada Göstergeler ve Anlam

tabi sadece internet (hatta inci) jargonu değil de, böyle daha dile yerleşmeye yüz tutanlar mesela? eskilerin moruk, kanka gibi laflarının muadilleri yani...

yeni jargon demeyelim de isterseniz bu jargonun yaygınlaşması diyelim eskiden kötü abiler/çocuklar kahvede filan konuşurlardı bu tip jargonla ve ayıptı şimdi ise yaygın popüler vs olumlanan bir durum... lümpenin meşrulaşması diyorum ben buna...
yazar olunca yazacağım bunları :))))

kızlar "ssseyy" diyorlar sürekli (S ile) şey yerine, uyuz oluyorum. oracıkta ağzını dağıtasım geliyor, ki o zaman istese de doğrusunu söyleyemesin.

bir de bunun "mmm ssseyy" versiyonu var, o da ayrı...

kimse söylememiş hayret...hacı var çokça kullanılan. güncel hayata da bir bakarsak, yerleşmeye yüz tutması kesin...

anan zaaa xd

"damam" var bir de akıllara zarar.

hacı, hocam, hafız, atarlı, gider yapmak.

hitap olarak her türlü şey geçerli artık neredeyse. baba, müdür, patron,kaptan, ortak, doktor, yargıç, daha gider.

hitaplardan ayrı olarak da -zannedersem umut sarıkaya'nın kazandırdığı- "tırt" var.

şey var, karşı taraf bi şey anlatıyor mesela. anladığını belli etmek için diğer taraf da ''ğeee'' diyor. hmmmm'ın denişik versiyonu.

trabzonda gadam derler.

'10 numara' tabiri de sıkça kullanılıyor.

hacı hafız biraz eskidi galiba... yukarıdakilerden "atar yapmak" ve "gideri var" yerleşiyor gibi... "her türlü" de şimdi aklıma geldi bak...

gideri var'ın bir alt seviyesi olan yoklukta gider var mesela.

sen bilirsin yerine sen biliyosun. uyuz oluyorum.

argo evrim geçiriyor. normal yani.

el aleme fotoğraf olmak, alçıya almak, atar yapmak, angaje olmak. bir sürü tabir var. ama panpa dediğin şey tamamen sanala özgü bir kullanım. mesela !!!!11bir var. bir de random gülüş var. ki ikisine da ayar oluyorum:)

emeğe saygı, rep!!!

kaktırmak
yardırmak
ege argosu :)

''ben onların hepsine gider yaptım.'' : ''onların hepsine verdim.''

hitap şekli olarak aga var. bir de ''yapmıştım, gitmiştim, demiştim'' gibi mıştımlı kelimelerdeki ş'leri s şeklinde söylemek.

"çakma" lafı baya kabul gördü sanırım. 5-10 sene önce kullanmıyorduk böyle bir kelime diye hatırlıyorum ben?

kasıyorum: proje kasıyorum, ödev kasıyorum gibi.

x kafası: vize kafası, konser kafası vs.

liseli piçler var bi de.

sanal alem için ve sağda solda da bir kac kere rastladığım ağızını burnunu yolmak istediğim kızlardan geliyor.

her cümlenin sonunda hıhı.evet demek.

ahhhhhhh!

galatasaraylılardır. stadı yıkmaya başlamışlar demek.

em ay ar si

emayarsi +1

mırç

biz mırç derdik, kimse de ne diyon demezdi.

@ no avalon

aynen. hala da öyle. emayarsi denmez. converse nasıl konvers diye okunuyorsa bu da mırç diye okunur.

mırra

@atmosphere: converse nasıl okunur ki? :)

@aklimdan zorum var: knvörs ya da konvörs

herhangi bir tobacco shop veya tekel bayii, sigara satan büfe. hepsinde bulunur. öyle çok bulunmaz birşey değil. örneğin istiklal caddesinde gözünüze çarpan sigara satan ilk büfede bile bulursunuz.

illa nokta atışı yapayım diyorsan,

istiklal, gs lisesinin karşısında çiçek pasajı girişinde sağda. envai çeşit var.

cicek pasajinin girisinin kosesindeki bufe gibi yerde var.

(bkz: mercan yokuşu)

beşiktaş - alkım'ın önündeki tezgah

evet pek bir esrarli tarafi yokmus, iki ayri bufede bulundu. tesekkurler herkese.

rıhtımda yazıcıoğlu pasajının olduğu sokakta biraz yukarıda fotokopiciler var, cemil copy felan. ucuzdur.

yazıcı almak daha hoş olmazmı

derya iş merkezi var rıhtımda bir çoğu fotokopici. ayrıca payvonların otellerin olduğu taraflarda zibilyon tane fotokopici var fiyat alabilirsin.

@gereksiz insan ve @mr fusio teşekkürler.
@yirttin gotumu sahin agam: 3 hafta sonra beyrut'a taşınıyorum, aklıma geldi tabi almak ama mantıksız şimdilik.

masterpage diye bi mevzu olması lazım. ilk sayfanın üstünde, orada yaptığınız her şey tüm sayfalarınızda direkt olarak görünür. çizgi, çubuk, text box neyin.

Evet, hallettim, tahmin ettiğimden biraz daha karışıkmış, çok teşekkürler :)

kanaat e nasıl emin olamadınız anlamadım? kesinlikle tek geçerim üsküdar için.
sıcak yemek için kanaatin karşı sokağında özbolu lokantası var. kalite olarak oldukça iyiler ve kanaatten biraz daha ucuzdur. fastfood istiyorsanız durak büfeyi de tek geçerim.

kanaat için ya çok güzel ya da çok kötü diyorlar, o sebeple emin olamadım. ama denemeden bilemeyeceğiz sanırım.

altı üstü bir yemek be dostum ne gerek var ki bu kadar kastırmaya

tek başıma değilim, sevgiliyi götürecek yer arayışı. haliyle kastırıyorum biraz. :)

halıcıoğlunun karşısında çook güzel menemen yapan bir yer var çay bahçesi kıvamında, işin güzel yanı menemen yedikten sonra çay içip tavla atabilmen.

ben kanaati çok beğeniyorum. üstelik mükemmel kazandibi yapıyorlar.
ancak şunu unutmayın sakın: kanaat'ta kredi kartı geçmiyor. illa ki nakit diyorlar. o yüzden bilmeniz gerek diye düşündüm.

www.ibb.gov.tr

beylerbeyine gidin. çok şık yerler var. tekel sahnesine çok da uzak diil.

@divit vakit yok o kadar, 8'de üsküdar'da tekel sahnesinde oyun var ona gidicez, yoksa üsküdar da niye yemek yiyeyim yahu :)

kanaat olacak gibi. nakit uyarısı için teşekkürler.

(bkz: orhan pilav evi)
pilavla beraber hemen herşey. :)

hiç bir şey almana gerek yok. Çiçek çok fazla kaçacaktır. Güzel yemek, hoş sohbet...

boşver gitme, nasıl olsa sonunda ayrılacaksınız.

sakın alma.
git konuş bol bol sohbet et.
ama sakın böyle ikinizinde takılıp konuşmadığı anlar olmasın.
ilk buluşmada üstüne gitme fazla. kendini geri çek.
temas kurmaya çalış. ama hayvan gibi değil. saçında bişi varmış gibi alıp at. koluna falan temas et.
hepsinden önemlisi sakin ol. saçmalama. doğal ol. yarın görmek isteyeceği yönlerini bugün gösterme.
herşeyden önemlisi sıcak kanlı ol.
göz teması kur bol bol. böyle şeyler işte.

bence de hiç bişey alma. ilk günden kıza hediye alman kıza samimiyetsiz gelebilir. noluyorz ya deyp korkabilir.

bebişim aldığın an bittiğin andır. ilk günden yapılmaz öyle şeyler. bitti o devir. kaçtı o tren. o vapur çok uzaklarda şimdi. sana çiçek karnende 5 gelsin diye bir + dahi vermez ablanın not defterinde. hoş mekan hoş sohbet senin ağzını yerim ben bu zamana kadar nerelerdeydin seeeen.

bence alma. net.
ha illa alıcam diyorsan, gün içersinde beraberken jest olsun diye alabilirsin. o da elinde dolaştırır.

nasıl? iletişim yayınları gibi mi mesela?

idefix'e girip son çıkan kitaplara bakın. Yayınevinin ismi tanıdık gelmediyse önceki kitaplarına bakın.

Umarım yazdığı romanı gönderecek olan biri sormuyordur bunu :)

iletişim, metis, inkılap, kalkedon ve daha niceleri.

yani ilginç bi soru. eskiden inkılap ve aka, aka vardı mesela roman ağırlıklı basan ve iyilerdi de. şimdi inceleme araştırma neblim bir sürü türde basan yayınevleri de var romanın yanı sıra. yardımcı olur belki ben gene de yazayım aklımdakileri:
imge yayınları
ayrıntı yayınları
metis yayınları
kitap yayınları
iletişim yayınları

imge ankara'da değil miydi yahu?

Kitap yayımlatacak biri olarak ciddi ciddi yayınevi adı soruyorsanız işiniz çok zor.

İletişim, Can, YKY, Everest, Metis, Doğan en bilindik olanları. Tabii zilyon tane daha roman yayımlayan yayınevi var. Bu açıdan tik atmamışsınız ama cosmicstring'in dediği gerçekten mantıklı. Bir de yazdığınız romanın niteliği, ne tür olduğu vb. de yayımlayacak yayınevi seçiminde önemli. Siz tutup da Adam Fawer'ın seyreltilmiş Türkçe şubesi gibi bir kitap yazarsanız bunu İletişim basmaz. Onun yerine Pegasus falan gibi bir yayınevine gitmeniz gerekir. Tekrar ediyorum, kitap yazıp yayımlayacak yayınevi arayan birisi eğer Ekşi Duyuru'dan böyle bir soru soruyorsa işi çok zordur. En azından beni kitap okumadan ve dolayısıyla yayınevlerini tanımadan kitap yazdığı konusunda kuşkuya düşürür. Yine de kolay gelsin size. Bu arada yayınevi bulmak konusunda Radikal'in kitap ekine bakınmak da fikir verebilir. Eğer daha ziyade çoksatar türünde bir kitap yazdıysanız o zaman Vatan Kitap'a bakının. Yalnızca haberler, tanıtım yazıları değil, eklerde yer alan reklamlar da size fikir verir.

not: imge ankara'da, aykırı türkçe roman basmaz, kitap ise roman basmaz.

Babaya manyak denmez bir kere; Allah taş eder!

İkincisi işten çıktığın için "aklına sıçayım"!

Üçüncüsü daha çok gençsin, gastronomi de okuyabilirsin; ya da pahalı ama uluslararası geçerliliği olan eyjafyakul kurslarına gidip aldığın serfikikayla aşçı olabilirsin. Aşçı demeyelim aslında; çünkü son yıllardaki profesyonellikle beraber pastacılık, et yemekleri vs... bir ton alt dallara ayrılmaya başladı. Hangisini istediğini, neden istediğini, bu işe yetenekli olup olmadığını, bu işi yaparken zevk alıp almadığını, bir ömür bu işe katlanabilip katlanamayacağını, iş imkanlarını vs... kendine sormalısın. Eğer aklına yatarsa kariyerini bu şekilde planlayabilirsin.

Ama kendini kanıtlamış aşçılar dışında diğer aşçıların iş imkanlarının pek iyi olmadığını söylemeliyim. Her ne kadar yaşın genç desem de senin yaşında bu işi 10 yıl profesyonelce yapıp bilmemkaç kursa katılıp bilmemkaç ödül alanlar var. Çok yetenekli değilsen bir yerden sonra yükselmen çok zor.
Bu riskleri göze alıp alamayacağına sen karar vermelisin. "Ben o kadar bekleyip riske giremem hocu" diyorsan kariyer sitelerine göz gezdirmeye başlayabilirsin. Nasılsa 1 yıldan önce iş bulamayacaksın nihahah :D

Son not: Msn'den sorsana lan!

olur benim arkadaşım lojistik okuduktan sonra aşçı oldu.. yalnız özelde okuyacaksınız, pahalı biraz o meret, onu da hesaba katın.. benim arkadaşım şuradan mezun oldu, epey yerde çalıştı, şimdi bir otelde çalışıyor falan.. yani okumuş aşçı pek olmadığı için epey talep işsiz kalmıyorlar pek.. eğer yeteneğin varsa süper meslek, hem sevdiğin işi yapıp hem bir sürü kazanırsın..

ediT: linki atmamışım atayım:

www.msa.tc?

valla bu işlerin okulunu okumak iyidir, ama her şey de değildir. Bence bir taraftan eğer istanbuldaysan güzel bi mekanın mutfağına kapak atmaya çalış, madem ailede aşçı çok bi şekilde bağlantı da bulabilirsin. Orada bi taraftan ilerle bi taraftan da okula kas, zaten bölümü kazanırsan çalıştığın yer de sana imkan tanıyacaktır, yardımcı olacaktır.

geç kalmamışsınız 23 yaş nedir ki
gastronomi okuyun, üzerine gidin
aş, aşk için de, maaş için de yapılır merak etmeyin

1. gastronomi soğan doğrama yeri değildir der hocalarımız aklında olsun bu kafayla zor
2. baban haklı yemek işi para için diil gerçekten aşk için yapılır çünkü mezun olunca uykun ve ailen die bişi olmıcak
3. düzenli bir hayat ve tatil zor ancak flying chef olursan tatilin olur
4 . gastronomi için ciddi bir hazırlık süreci var yaşın çok değil ama 30unda mezun olursn
5. gerçktende şuanki zihniyette olursan zaten mülakatta çakarsın

benden sölemesi iyi düşün gastronomi ve aşçılığıda bir görme bu konuda hasassız...

Discovery'de Buddy diye bir pastacı eleman var, Cake Boss diye programları var hani. Herif pastadan neler yapıyor. Yani öyle şeyler yapamasan da olsun, yaşı yok bu işlerin, aileden gelen bir şey hem, yetenek... Neden olmasın ?

üniversite konusunda risk alacağınıza bir aşçılık kursuna gidin bence. hem zamandan kazanırsınız, hem de bazı kursları bitirdiğinizde size piyasada geçerli aşçılık sertifikası veriyorlar.

mutfak sanatları akademisi oldukça kazık ama en iyisi olduğunu söylüyorlar bu iş için. tabi bok atanı da yok değil.

ne güzel yahu. keşke benimde yeteneğim olsa, elimden tutacaklar olsa da ahçı olsam.
her halde cevap verdim.

Babanıza ne dediniz de size böyle dedi?

"Baba ben de aşçı olayım mı ya, hem seviyorum işi, hem de iyi de parası var gibi, ne dersin;?" dedim.

Parası iyi lafına takılmış, dediğiniz gibi fazla prensiplilikten oluyor :) Takmamak lazım, seviyorsanız vakit kaybı olmaz gastronomi.

Bakın şu da çok cazip bir aşçı için:

www.turkishairlines.com

Şimdiden aklınızda bulunsun :)

flying chef için çok büyük referanslar yada üniversite diploması istenio

metro osmanbey pangaaltı çıkışından çıkıp sağa yukarı doğru yürüyebilirsiniz. 15-20 dk sürer muhtemelen. ya da orası tek yön olduğu için akbank'ın olduğu kurtuluş caddesine kadar çıkıp sağ taraftan (mezarlığın arkasındaki yol) feriköy otobüslerine binebilirsiniz. ama yürümek iyidir, hem hava da çok güzel bugün.

osmanbey'den yürüyerek 15-20 dakika sürer. yürümek istemiyorsan osmanbey'den 70FE'ye binebilirsin. feriköy'ün içlerinden dolanarak gidiyor ve son durağı tam iski'nin önü.

cevahirden de en fazla yarım saat sürer yürüyerek.

hangi bankayla çalışıyorsanız bir altın hesabı açmak ve her ay 1.000 tl'lik (ya da ne kadar istiyorsanız o kadarlık) altın almak? orada biriktirmek. tabii ki altın arttıkça alabileceğiniz gr. azalacaktır ama sonuçta aldıklarınızın da değeri artacağı için dengelenir gibi duruyor.

bankalar altını da döviz gibi piyasanın üstünden satıp altından almıyorlar mı? dışarıdan almaya göre zararı daha fazla değil mi?

3) evde altın mı saklayacaksın? bence onun yerine birçok bankada birikimli yada birikimsiz altın hesapları var, onları kullan. (evet piyasandan pahalılar, fakat evde saklamaktan güvenli)

bankaya yatır faiz işlet

ayda 10-15 gr altın, Kibrit kutusu kadar şeyi saklayacak bir yer bulurum. Saklamak güvensiz gelmiyor. Zaten bankalara gıcığım, bi de burdan sokmasınlar. Yine de fiyatlarına bakıcam. Çok fark yoksa düşünebilirim. Otomatik ödeme olursa irademi kullanmak zorunda kalmam, o paraya yok gözüyle bakabilirim.
@isimmisimyok: Hiç faizlere baktın mı? Sadaka gibi faiz veriyolar.

sağolun

cCc sbs cCc

yaz aylarında;

cCc yanıyoruz mikail reyizz cCc

cCc BANA NİYE TİK ATMADIN cCc

çÇç behzat çÇç

CCC 80C CC benm favorim

che che che guevara che che che

cCc temel reyiz cCc

@Her Yer Siyah "best" i arıyoruz, "of" u değil.

www.eksisozluk.com

kesmeşeker, whiskey, mavi sakal, dr. skull, kramp felan geldi aklıma.

astaroth'unkilere + olarak
esat tibet agırtan
diken

kreş

yerdenyüksek

umut kaya güzel bi' abi.
malt
ayyuka
bunlar da denebilir.

hariçten gazelciler?

çamur, dandadadan, karapaks, kesmeşeker, endişe, grizu, deli, iksir, kafein, karakedi, mat, replikas, nekropsi, objektif, zardanadam, ünlü...

(bkz: the climb)

antisilence
melek irdem

dinar bandosu
hardal
belki seversin: ceylan ertem ve yasemin mori

bilinik sayılır ama bu listede olmalı: gevende

sosyalizme nerden bağliycaz hocam onu anlamadım.

"bandista" hem tarz, hem sözler hem de müzikler olarak buram buram sosyalizm kokuyor.. ben de ona yakın bir şey arıyorum.. tabi özellikle müzik olarak, ama içeriğinde de biraz sosyalizm, biraz anarşizm bezeli sözler olsa daha bir hoş olur..

yoksa tango'yu onlarla direkt bağlamanın bir imkanı yok bence..

öncelikle bandista candır, istanbul'da iseniz konserlerine bekleriz.
bence bandista parçaları ile uykunda bile tango yapabilirsin, yeterki kelimeleri hisset.

---spoylır----
ve hiç bir yerde işgal hala sürüyordu
---kapa la kapa---

tangoyla ilgili şöyle bir durum var: bandista kadar politik tango parçalarının olup olmadığını bilmiyorum ama ispanyolca tangoların sözleriyle bizim eski türkçe tango parçaları arasında dağlar kadar fark var olduğunu öğrenmiştim. bizim türkçe tangolar genelde "papatya gibisin beyaz ve ince" şeklinde sevdiceğe söylenen aşk parçalarından müteşekkilken özgün tangolar çok farklı ve derin konuları işliyormuş. bu yüzden bandista'da da tango yapılabilir kanısındayım.

o parçaları bi bulsam dinlesem yorum yapardım da :) bilmiyorum
yalnız alternatif tango olabilir belki
tangoda bi dönem alternatif modası vardı zaten
büyk milongalarda gecenin en ritmi yüksek anında kimi djler çalar

o yüzden tango olmayan ama tango ritmine aşağı yukarı uygun parçayla da evet tango yapılır ama normal ritmli bi tangodan daha zordur..

nuevotangoya yakın tonda müziklerle özellikle ...

ha bi de tango parçalarının çoğu bizdeki gibi aşk meşk üzerine değil
sosyal ve hatta politik örnekleri de var

zaten aşkın dansı olmaktan ziyade herşeyi işe hayatın dansı olur kendisi

tangonun latin amerika kökenli olmasından da bağlayabiliriz bence.
(bkz: dans edemediğim devrim devrim değildir)
ayrıca; (bkz: devrim yapmak için dans kursuna gitmek)

tango: tutkunun ekonomi politiği diye bi kitap vardı ayrıntı'dan çıkmış. Ben de tangoya başlamadan önce oturup okuduydum. zaten tek becerebildiğim şey okumak. :) tavsiye ederim.

Savigliano, tangoyu – kendi tangosunu – yazabilmek için dans adımlarını anıştıran bir yöntem ve dil bulmuş: tangoyu anlatmıyor, okuyucusunun önünde tango yapıyor. kimi zaman tutkulu, bazan kederli ama çoğu kez hırçın ve öfkeli. bununla akademik ve kolonileştirici dilin sınırlarını zorluyor, okuyucuyu kendisiyle birlikte tango adımlarını takip etmeye ve dekolonileştirme sürecinin yalnızca izleyicisi değil ortağı olmaya davet ediyor. üstelik bunu yaparken, latin amerika’nın direnişçi tarihinden, özellikle de che’den ilham aldığını gizlemeye gerek duymuyor.

“che gibi ben de, amacımın galibiyet olduğunu açıkça söylüyorum. kendi örneğimde bunu, bozguncu ezgilerin tangosunu yaparak ve akademik sessizliklerin ritmini kırarak gerçekleştiriyorum.”

savigliano, bir kadın, bir feminist ve bir tango dansçısı olarak, tangonun insanları hem cezbeden hem de rahatsız eden yönlerini cesurca ortaya koyuyor. onun anlattığı biçimiyle tango tarihi, kolonileştirilmiş bir ülkenin tarihi olmanın yanı sıra, aynı zamanda ‘öteki’ olarak tanımlanmış kadınların tarihi. bu tarihi anlatırken, buenos aires batakhanelerinden, paris’teki şık kabarelere ve oradan da tokyo’nun ehlileştirilmiş dans salonlarına kadar uzanan bir öykünün izini sürüyor.

savigliano’nun kitabı, yalnızca argentinoların hikayesi değil, tangonun dans edilebilen kederli bir düşünce olduğuna inanan herkesin öyküsü.

bu arada bandista'dan "maya" canmış yahu..
hem tango hem bandista sevenler beni alayacaktır sanırım..

sosyalizm kokan bir tango arayışında mısınız, yoksa bandista kokan herhangi başka bir müzik arayışında mısınız çözememiş olmakla beraber, anladığıma cevap vereyim ben;

tango 30'lu yılların ortalarına kadar gayet "leş" tabir edilebilecek bir müzik. bol argo, kadınlardan kumardan, at yarışlarından falan bahseden bir edebiyat. 40'lardan itibaren ise "temiz"lenmeye başlıyor şiirler (yani şarkı sözleri)romantikleşiyor, ve arjantin'e göçen avrupalıların yurt özlemlerinden, yine yoğunca aşktan, latin "aile yapısı" dolyısıyla anne özleminden filan bahsediyor.
yani aradığınız "sosyalizm kokan bir tango" ise, öyle bir şey yok. yani zaten tangonun edebiyatına ters. zira darbeler yüzünden zaten çok kez yasak yemiş bi kültür olduğu için tango kültürü, sanırım bir de şarkı sözleri yüzünden hapislerde çürümeyi göze alamamış insanlar.

ama "bandista'nın müziğiyle tango dans edilir mi?" diye soruyorsanız, niye edilmesin derim. dünyada son yıllarda "nuevo tango" ve "neo tango" gibi akımlar var, hatta milongaların bitmesine yakın 3-4 şarkı "tango dışı" müzik de çalınıyor artık (arjantin'de yok bu adet. sadece bizde ve avrupa'da var.)
"neo tango" (yani tango olmayan, ama temposu ve ritmik yapısı tango dans etmeye uygun şarkılar) arıyorsanız, google'ladığınız an karşınıza zilyon tane playlist çıkacaktır, aralarından beğendiklerinizi şeedersiniz.

amma ve lakin, tangoyu kendi müziğiyle (gerçek tangolarla) öğrenin ve dans edin bence. ilerledikçe, ustalaştıkça, keyfine daha çok varacaksınız.

şarap ticareti yapalım.

kargodan dolayı mağaza fiyatına yaklaşırsa olmaz tabii. onun dışında satarsın rahatlıkla.

@voyager, onlar alengirli işler, kırılır felan yolda boşver.

@kayra, işte o meseleyi ayda bi sefer ürün göndererek aşmayı planlıyoruz. başlangıçta 2-3 siparişte kalırsak elbette pek bi anlamı olmaz ama ileride sipariş çoğalınca tek seferde göndereceğimiz için sanki daha iyi olur gibi geldi.

pahalı şarapları ucuza bulabilirsen, satışı hem karlı hemde kolay oluyor.

bence seçtiğiniz ürünleri önce türkiye'ye yollayın kargoyla, bunlar web sitesinde teşhir edilsin ve böylece alıcıya daha kısa sürede ulaşsın. zamanla ne tarz şeyler çok gidiyor anlarsınız zaten, ona göre ürün seçmeye başlarsınız. yoksa insanlar muhtemelen bir ürün için maksimum 1 ay beklemek istemeyecektir, ya da bazı ürünler var ki eline ulaşana kadar zaten mevsimi geçiyor. söz konusu alışveriş olunca kadınlar gayet sabırsız olabiliyor. gümrüğe takılıp takılmayacağını bilmiyorum ama, bu ayda bir gönderme olayında da öyle bir sorunla karşılaşabilirsiniz.

(bkz: paint it black)

yine bugünkü bölümde türkçe bir şarkı vardı. Sözlerinde -hatırladığım kadarıyla- sen üzülme yaşamana bak yarın ne olacağı belli değil gibi birşeyler söylüyordu kadın. O şarkıyı bilen varmı.

@ahmet

(bkz: those were the days)

@ahmetelif

gönül turgut- üzüntüyü bırak yaşamaya bak

video.mynet.com

cevaplarınız için teşekkür ederim:)

the since işaretler filminde (mel gibson'ın oynadığı) birçok yemek yeme ve yemek duası sahneleri vardı..

duvara karşı/ yine mi çiçek yemek hazırlama sahnesi

ferzan özpetek'in neredeyse tüm filmleri.

babette’in şöleni.

soul kitchen

existenz'deki yemek sahnesi derdim ama pek de iç açıcı olmayabilir :)

edit: harry potter'ın eski önceki filmlerinden birinde şölen vardı, o olabilir.
bence eski türk filmlerindeki tavuklu yemek sahneleri daha güzel. sezercik falan..
ferzan özpetek denmiş; bir ömür yetmez'de çok net 2 yemek sahnesi var. biri müzikli eğlenmeli, diğeri de dağ evinde.

yüzüklerin efendisi üçüncü film, denethor'un yemek yeme sahnesi.

ekmek, nimet dedik, filmlere gel :)

benim için budur:
alkislarlayasiyorum.com

Tampopo

www.imdb.com

Yemek fetişi üzerine yapılmış kült bir film.

viridiana'daki last supper sahnesi olabilir belki. ekmek ne kadar ön plandaydı şu anda hatırlayamıyorum yalnız.

andy warhol eating burger de külttür

perihan savaş ve sezecik okullu bi filmde oynuyodu. orda hatunun bir yeme sahnesi vardı ki off off. fasulye yiyordu ama nasıl var ya.

editt: bol kepçenin paylaştığı video işte!! budur!

www.youtube.com
(bkz: Köyden indim şehire )

Rezervuar Köpekleri...
Biraz uzunca bir sahne ama diyaloglar müthiş.
Bir de Erol Taş'ın yemek yeme sahneleri vardır ki birçok filminde bulabilirsin. Hele o butları götürüşü ve üzüm salkımlarını havaya kaldırıp alttan yemeye başlaması unutulmazdır.

benim bu yemek yeme sahnelerine karşı bir hassasiyetim var. :) aklıma geldiği kadarıyla (ayrıca denethor'un yemek yeme sahnesine bir artı koyayım en baştan)

haluk bilginer'in masumiyet'te çorba içişi
mr. and mrs. smith filminde brad pitt'in eti uzun uzun çiğneyişi
the bad, the good and the ugly filminde the ugly'nin the bad tarafından dövüldüğü sahne öncesinde the ugly'nin içinde sebzeler olan değişik bir yemeği büyük bir iştahla yemesi.

gerçi ne kadar uygundur ama chaplin'in de the gold rush filmindeki postalı yeme sahnesi, ne bileyim bağcıklarını falan makarna gibi yemesi güzeldir.

Beetlejuice'taki yemek sahnesi de efsanedir nazarımda.

tortilla soup'da epey bir yemek sahnesi vardı ama ekmek durumunu hatırlamıyorum. şu başlık işe yarayabilir sanki

(bkz: en iyi yemekli filmler)

beter böcek2in yemek sahnesi iyiydi.:)

bi de travis'in sing klibi var.

Kuzuların Sessizliği 2 :-))) beyin yeme sahnesi

alkislarlayasiyorum.com

bende onarılmaz yaralar açmıştı ama kendin istedin!!!

(www.vidivodo.com

burada can alıcı kısmı var)

(bkz: 4 luni 3 saptamani si 2 zile)

iki önemli yemek sahnesi var. biri ortalarda, biri final sahnesi.

Nasıl yazılmamış hayret ettim. Godfather 1-2'deki sofra sahneleri herhalde sinema tarihine geçmiştir.

law abiding citizen-gerrard butler'ın biftek yemesi

alkislarlayasiyorum.com

hiç düşünmeden...

lorenzo's oil - spagetti yeme sahnesi
masumiyet - çorba sahnesi :)

amerikan güzeli, yemekte tartışma sahnesi

hans landa'nın tatlı yeme sahnesi de çok iyiedir şimdi aklıma geldi.

benimde tuzum olsun. death proof'ta kızlar yemek yerken kamera etraflarında turlarken kızların dışarı çıkarken yanlarında bıçak taşımalarıyla ilgili bi muhabbet dönüyordu.

Tabi ki işletim sistemi. Bunun dışında tasarım. İkisi bence birbirinden çok farklı bilgisayarlar. Neticede birinde mac os birinde windows kullanacaksın. Şu bir gerçek ki macbook pro çok stabil bir laptop, ama windowsa alışkın bünyeler için kullanımı biraz zor gelebilir. İkisi de özellik olarak son derece tatmin edici. İsterseniz bir apple store'a gidip biraz mac kurcalayın, size hitap edip etmediğini anlarsınız.

mac'in üzerine windows kurabilirsiniz ama toshiba'ya kuracağınız hackintosh'lar asla aynı verimde çalışmaz.

mac'in özelliği donanımı ve yazılımı yapan aynı firma olduğundan ikisinin uyumu maximumdur. bi alet taktığında deli gibi driver aramazsın, bi program kurduğunda diğerlerini bozmazsın, virüsle falan uğraşmazsın.

ama diğer makineler gibi custimize edemezsin, "overclock ettim, iki fan taktım" olayları yoktur.

macbook pro nun ekranı renkleri falan acayip. ben bizzat görene kadar inanmazdım ama sırf onun için alırdım. bi de işletim sistemi tabi

imkanınız olursa bir mac ile bir pc yi yanyana koyun ikisinde de google i açın. pc'de gördüğünüz rengin aslında beyaz değil sarı olduğunu fark edeceksiniz.

kardeşimde macbook pro var, peder beyin yeni sayılabilecek laptop'u ile yan yana koyunca macbook pro'daki renklerin "gerçek" olduğunu anladık.

@gereksiz insan'ın dediği gibi sıradan bir laptop ekranındaki "beyaz" sandığımız renk meğer sarıymış.

Onun dışında mac os x o kadar mükemmel uyum sağlıyor ki makinaya böyle nasıl anlatsam "akıyor akıyor". programların açılma süreleri windows'a göre oldukça kısalıyor. Misal windowsta açılayım diye kasılan photoshop mac os ta uçuyor.

onun dışında tek tuşla saniyesinde windows ve mac os x arasında geçiş yapabiliyorsunuz.

touchpad'i çok kullanılşlı insanın elini kaldırası gelmiyor.

param olsa hiç acımam, eskiden ben de önyargılıydı "niye bu kadar para veriyim lan" diye ama son kuruşuna kadar hak ediyor.

blues brothers soundtrack leri diyeceğim ama çok basit olacak :)
ama yine de benim en sevdiğim şarkı how blue can you get'tir.
bir de jonny lang diye bir arkadaş vardır, ilk albümünü beğenerek dinledim uzun yıllar. lie to me parçası ile çıkış yapmıştı o yıllarda daha 17 yaşında filandı,(15miş pardon) üstelik de beyaz. ama nasılsa 60 yaşında cenci amca sesine sahip bir zat.
mesela: www.jonnylang.com (sitede çalıyor bir şarkısı, sesi açınız.)

müzikli filmler hoşunuza gidiyorsa american pop'ı bir araştırın derim. oradaki blues da çok kaliteliydi.

bi de ben harper...

blues brothers ve crossroads filmlerini biliyorum ama aradığım şey daa çok bilindik filmlerde falan çalan blues şarkılar elbet vardır, roantik komedi olsun, dram olsun, bunları bulmak istiyorum.

(bkz: black snake moan)

george thorogood - bad to the bone
ram jam - black betty

(bkz: cadillac records) filmi izlemediyseniz edinin... mutlaka!

Bence gayet normal. Bana da olur cogu zaman. Boyle bi huzursuzluk, "Bir daha bu kadar icmeyecegim" demeler falan...

normal bişey.alkol kuvveltli bir depresan çünkkü

o son birayı içmiycektin :)

anksiyete ve depresyon bende de oluyor. hatta bu yüzden alkolden soğudum denebilir. zehir oluyor valla gün.

(bkz: alka seltzer)

öncelikle fizyolojik olarak düzelt o gün kendini. bol su iç hem yatmadan hem de uyanınca. protein ağırlıklı bi kahvaltı yap, hem güzel şeyler yemek insana kendini iyi hissettiriyor. ondan sonrası zaten pek bir sorun yaşamazsın, hoşuna giden aktiviteler yap, yararı olur.

goldaş satıyordu sanırım filmin cıktığı zamanlar. hala satıyormudur bilmem.

www.dreamersfigure.com

yüzüklerin efendisindeki bi sürü şeyin replikası. Nazgûl kılıcı muhteşem ama 650 lira, piüf...

bende iki adet mevcut, bir tanesini yıllar önce goldaş'tan almıştım. ancak parmağıma büyük geldiği için kolye olarak kullanabiliyorum. diğerini ise birkaç ay önce kızılaydaki bazaar'ların birinden aldım 20 liraya, görece daha özensiz ama parmağıma göre de ayarlattım ve sıklıkla takıyorum, tam istediğim gibi bir şey oldu. nerde yaşıyosun bilmiyorum ama böyle enteresan tarzlarda inci boncuk kolye küpte satan yerlerde çok zorlanmadan bulursun bence.

Eger yolun Kapalıçarşı tarafına düşerse, çemberlitaşın arkasında Tavukpazarı denilen bir yer var.Bütün gümüşçüler burada.Hem istediğin ürünü bulabilirsin,hemde çok ucuz...

**************************
* Tunalı Hilmi cad. Bülten sok.
* 29/D Çankaya Ankara
* Tel: 0 312 428 Z (13 79)
************************** zımbırtı mekanın adı

en geç 1.5 saatte ordasınız, pek trafik olmaz. 17.10 idealdir bence.

yeterli olur,

17:00 ile yetisirsin.

kadıkoyeden sabıha gokcene gıtmek kolay oluyor o saatte de, karsıdan gelenler acısından trafık sorun oluyor.

17.30 riskli olur bence 17.10 da binilmiş olmalı. bostancıdan sabiha gökçene trafiksiz arabayla 30 dakikada gidiyorum. (e-5 ten). otobüs ile bunun 2 katını düşünmek bence normal. bir aksilik çıkar, otobüs bozulur, kaza olur falan diye de 1 saati cepte tutardım ben.

17.10 otobüsü okan üniversitesine gider gibi bi ibare var, en iyisi 17.00'a (bu da tem'den gidiyormuş - ki bu iyi bir şey sanırım-) binmek olacak.

marketlerde var. migrosta falan. standart makine değil mi yoksa daha enteresan bişey mi?

bakem migros'a. standart makine valla... tefal. (:

yarın boğaziçi mithat alam'da gösterimi olacak. ona git istersen. henüz pek bir yerde gösterilmediği için dvd si de yok sanırım.

program şöyle:

Türkiye’nin “yeni belgeselleri”, “yeni Türkiye”nin belgeselleri, hem bu coğrafyaya hem de sinemasına dair nelerin değişmekte olduğunu birlikte düşünmeye davet ediyor. Neler yeni, neler bir türlü yenilenemiyor, belgesel sinema bu coğrafyada hangi dertlere pencere açıyor... Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nde docİstanbul işbirliğiyle düzenlenen “Yeni Türkiye Belgeselleri” haftası, festivaller dışında izleme fırsatını neredeyse bulamadığımız belgesellerden bir seçkiyi beyazperdede yakalamak, aklımıza takılanları yönetmenlerle birlikte düşünmek için fırsat sunuyor.



26 EKİM Pzt 18:00 Kara Altından Altın Mikrofona (Metin Avdaç, 2009, 68’)
30 EKİM Cum 18:00 5 No.lu Cezaevi (Çayan Demirel, 2009, 96’)
3 KASIM Pzt 18:00 Ölüm Elbisesi: Kumalık (Müjde Arslan, 2009, 52’)
4 KASIM Sal 18:00 Şairin Ölümü (Elif Ergezen, 2009, 18’)
SÖYLEŞİ: YENİ TÜRKİYE BELGESELLERİ
5 KASIM Çar 18.00 Son Kumsal (Rüya Arzu Köksal, 2008, 56’


-----

ayrıntı: www.mafm.boun.edu.tr

şurup:)

uww yirim ben onu yavrııım :) mira diorum ben annesi (parmak ojeli ondan bayan oldugunuzu varsaydim)

kimyon :))

patice

suşi

ponçik

Götelek olabilir.

Serkan Altuniğne'nin bir karikatüründe geçiyordu. Çok sevdim, bütün evcil hayvanlarımın adını götelek koydum.

"Sündüz" olabilir.

benim kedim olsa adını "zoro" koyardım hiç düşünmeden. ama dişi kediye olmayabilir

mercan olsun. veya ponçik. veya suşi. hmm sütlaç da güzel isim tam yemelik. pek güzelmiş tatlıymış bu yavru bu arada :)

direkt kiki diye doğdu içime

azman

çapak

ya da "mandu" cat-mandu gibi :)

"pisst". hani şu kedileri ortamdan kovalamak için çıkarılan ses.

hem eğlenip hem de bi deney yapmış olursun. eğer isme alışırsa süper de geyik çıkar.

psişik :)

poşet!

tekirsu :)

Marla tabiki tereddute mahal yok

resimi görünce aklıma ilk maya geldi :)

tırtıl

pıtırık :)

mırıl

meril

mışık

cezve

tütün olabilir zaten tütün rengi kediniz

pisinoza

euehueh isimler süper :D katıkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ederizz

ne koydun adını?

şansımı deniyorum

(bkz: bongo bong)